Batman Çağdaş Gazetesi

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yemek yarışmasında birinciliği 1 puanla kaçırdık!



Birinciliği "1" puanla kaçırdılar!

GAP Bölge Kalkınma İdaresi tarafından düzenlenen ve aralarında Batman’ın da bulunduğu toplam 9 ilin yarıştığı “ Kaybolan yöresel lezzetler” isimli ödüllü yemek yarışması sonuçlandı. Batman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nü temsilen katılan ekip ‘Sumaklı karışık kuru dolma’ yemeği ile ikincilik ödülüne layık görüldü.

Mutfakta biz de varız
Şanlıurfa Hilton Otel’de düzenlenen ‘Kaybolan yöresel lezzetler’ isimli yemek yarışmasına katılan Batman ekibi, mutfaktaki ustalığını bölgeye kanıtladı. Batman adına yarışmaya katılan Emine Gülbeyaz Türkeli, Ayşe Ağalday Ayvaz ve Dilan Ekici hazırladıkları ‘Sumaklı karışık kuru dolma’ jürinin büyük beğenisini kazanarak, ikinci oldu. Birinciliği ise Batman’ı sadece bir puanla geçen Şanlıurfa ekibi aldı. Kültür ve Turizm Müdürü Selahattin Ortaboy, derece yapan Batman ekibini kutlayarak,“Bir süreden beri ısrarla üzerinde durduğumuz ve bu alanda çeşitli etkinliklere katıldığımız Batman mutfağının farkını katıldığımız yarışma ile tescil etmiş olduk. Yarışmada Şanlıurfa,Gaziantep, Diyarbakır, Mardin ve Siirt gibi bu alanda marka haline gelmiş rakiplerimiz de vardı.Yarışmada Batman’ı bir puanla geçen Şanlıurfa ekibi 10.000 TL, üçüncü olan Gaziantep ekibi de 5.000 TL ödül kazandı. Hedefimiz; Batman’daki lezzetleri tanıtmak için kentimizde bu alanda özel bir yemek destinasyonu oluşturmaktır” diye konuştu.

22 Kasım 2011 Salı

Petrolspor'da kaçan galibiyetin moral bozukluğu


Yeni İskenderunspor karşısında 2-1 galipken uzatmalarda rakip takımın attığı golle galibiyeti kaçıran kırmızı beyazlı ekibimizde kaçan galibiyetin üzüntüsü yaşanıyor.

Son dakikalarda aşırı telaş yaptıklarını belirten teknik direktör Hacı Güldalı, futbolcularının galibiyeti koruma adına telaşa kapıldıkları anda beraberlik golünü yediklerini ve bu nedenle de galip gelecekleri maçı berabere bitirmek zorunda kaldıklarını belirtti. Ligin uzun bir maraton olduğuna da işaret eden kırmızı beyazlı ekibimizin teknik direktörü Hacı Güldalı bu hafta çıkacakları Sivas deplasmanından alacakları bir galibiyetle İskenderunspor maçının telafisini giderebileceklerini söyledi.

Güldalı Siirt'te oynadığımız son maçtan üç puanla ayrıldığımızı sandığımız bir sırada yediğimiz golle berabere kaldığımız İskenderunspor maçının telafisini bir deplasman maçında gidereceğimize olan inancım tamdır. Lig uzun bir maraton böylesi puan kayıplarına her takım uğrayabilir. Bu nedenle biz moralimizi kesinlikle bozmadan yolumuza devam edeceğiz ve zirve yarışımızı sürdüreceğimizin bilinmesini isterim" dedi

Batman Atletizmde Türkiye 3.sü


Batman Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürlüğü atletizm takımı, 72 ilden toplam 870 elit sporcunun katıldığı 10 Kasım Atatürk ü anma Türkiye şampiyonasında minik erkekler kategorisinde Türkiye üçüncüsü olmayı başardı. Atatürk'ün ebediyete intikalinin 73'üncü yıldönümü nedeniyle Ankara Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom alanında 10 Kasım Atatürk' ü Anma Koşusu düzenlendi. Kızlar ve erkeklerde 1500, 2000, 3000, 4000, 5000 ve 6000 metrelerde yapılan yarışlarda küçükler, yıldızlar, gençler ve üniversiteler kategorilerinde 870 sporcu mücadele etti.

Atletizm il temsilcimiz Ufuk Başkut, kendilerine destek verenlere teşekkür ederek; "Atletizm takımımızın son yıllarda aldığı başarılar istikrarlı şekilde devam etmektedir. Çocuklarımızın büyük bir başarı kazandığını daha iyi görebiliriz. Bu başarıda bize desteğini esirgemeyen başta Valimiz sayın Ahmet Turhan, Milli Eğitim Müdürümüz Şerif Akboğa ve Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürümüz Aydın Ekinci, ve diğer il yöneticilerimize sonsuz teşekkür ediyorum"

15 Haziran 2011 Çarşamba

BEŞİRİ


Beşiri'nin Genel Olarak Tanıtımı

İlçemizin bir yerleşim birimi olarak tarihi M. Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Bu yıllarda Hurri kavimlerinin yerleştiği bu yöre daha sonra 1200 yıllarında Asur egemenliğinin altına girmiştir.

Yaklaşık 1400 yıllık bir zaman içinde, sırasıyla Med, Pers, Makedonya, Part, Roma ve Bizans İmparatorlukları sınırları içinde kaldıktan sonra 1243 yılında Moğolların eline geçen yöre, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim’ in Çaldıran zaferi sonrasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisine dahil olmuştur.

Cumhuriyet döneminde Kobin adıyla Siirt İlinin Garzan İlçesine bağlı küçük bir köy iken, 1926 yılında sel felaketi sonucu Diyarbakır İline bağlı Elmedine kazasının buraya taşınması ile Beşiri adını alarak Siirt İline bağlı İlçe durumuna gelmiştir. Daha sonra 18.05.1990 yılında Batman İline bağlı İlçe durumuna gelmiştir.

İlçemiz Kuzey-Güney istikametinde dar ve uzun bir şerit halindeki Batman İlinin orta kısmında İl merkezinin doğusunda yer almaktadır. Doğuda Kurtalan, Güneyde Hasankeyf ve Gercüş, Kuzeyde Kozluk İlçesi ve batıda Batman İli ile çevrilidir. İlçenin alanı 889.000 km2’ dir. İlçe merkezi 680 rakımlı olup, İl merkezine 16 km uzaklıktadır. İlçe genellikle düz bir arazide kurulmuş olup Batman İli ile arasında kıra dağı yer almaktadır.

İklimi kışları yağışlı, sert ve soğuk, İlkbahar mevsimi kısa süreli, yazları ise kurak çok sıcak geçmektedir. Tek akarsuyu olan Garzan çayı İlçemizin kuzey ve güney istikametinde geçtikten sonra Dicle nehri ile birleşir.

2000 Yılı Genel Nüfus sayımına göre İlçemizin Merkez Nüfusu 8523 olup, toplam 33.152’ dir. Bu Nüfusun %51’ ini erkek Nüfus, %49’ unu ise kadın Nüfus teşkil etmektedir.

Nüfusun %26’ sı kentsel kesimde, %74’ ü kırsal kesimde yaşamakta olup, Nüfus yoğunluğu 38 ve Nüfus artış hızı 3.5’ dir. Nüfus yoğunluğu özellikle Beşiri merkez, İkiköprü, Doğankavak, Beşpınar, Çevrimova ve Yontukyazı köylerinde toplanmıştır.

İlçe Nüfus Müdürlüğünde 107 adet aile kütüğü mevcut olup, 58 İdari birim bulunmaktadır.

Beşiri 889. km2’ lik alanıyla Batman’ ın Kuzey doğusunda yer almakta olup, Garzan çayına paralel uzanmaktadır. İlçemiz, doğusunda Siirt İli Kurtalan ilçesi, Kuzeyinde Kozluk ilçesi, Güneyinde Hasankeyf ilçesi, Batısında Batman ile çevrilidir.

Beşiri ilçe merkezinde bir, İkiköprü Beldesinde bir olmak üzere toplam iki belediyemiz ve 51 köyümüz ve bu köylere bağlı 64 mezramız bulunmaktadır. İlçe merkezinde 4, İkiköprü Beldesinde 2 olmak üzere toplam 6 mahallemiz mevcuttur.

İlçe merkezinde 1410, İkiköprü Beldesinde 580, köylerde ise 3152 adet olmak üzere 5142 adet konut bulunmaktadır.

İlçede genel olarak tamirhane, kahvehane,bakkal, market ve konfeksiyon iş kolları mevcut olup, ayrıca sanayi tesisi olarak Uğurca köyünde un ve mercimek fabrikası ile Örmegöze köyünde GAP Halı Fabrikası bulunmaktadır. Halkın temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.

İlçe merkezinde 1 Lise,5 İlköğretim Okulu (Atatürk YİBO, Hürriyet, Cumhuriyet, Uğrak ve Yunus Emre İlköğretim), İkiköprü Beldesinde 2 İlköğretim Okulu mevcut olup, köy ve mezralarımızda ise toplam 74 İlköğretim Okulu mevcuttur.

İlçemiz zorunlu 8 yıllık kesintisiz eğitim için 6. Sınıf (II Kademe ) olmayan İlköğretim okullarının öğrencileri ve ihtiyaç sahibi aile çocukları Eğitim Öğretimlerini ilçe merkezimizde bulunan Atatürk YİBO da devam etmektedirler. Halen bu okulda yatılı olarak 67 Kız, 422 Erkek, ve 364 Gündüzlü olmak üzere toplam 853 öğrenci öğretim görmektedir.

İlçemizde herhangi bir Yüksek Öğretim Kurumu yoktur.

Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından 2003-2004 Öğretim yılında toplam 17 kurs açılmış, ( Okuma-Yazma, Halı, Kilim, Bilgisayar, Giyim kursları ) toplam 265 ( 2 Geçici Usta Öğretici, 15 Öğretmen ) kursiyer katılmıştır..

KOZLUK


İlçemizle ilgili tarihi vesikalara bakıldığında Selçuklular dönemi öncesindeki bilgilerin; kesinlik arz etmediği görülür. Bununla birlikte az sayıdaki tarihi kaynaklar eski adıyla Hazzo'nun, Selçukluların Anadolu'ya gelmeden evvel kurulduğunu belirtmektedir. Bitlis Beyi Şerefhan'ın kaleme aldığı "Şerefnâme", Evliya Çelebi'nin "Seyehatnâmesi" ve Kamus'ul Âlan adlı bir eserde, Hazzo beyleri ve yöre halkından söz edilmektedir.
Evliya Çelebi Seyahatname'sine göre Timur'un kuvvetleri Hazzo'yu Diyarbakır hakimi Akkoyunlu Uzun Hasan'dan almış ve kalesini yıktırmıştır. Sonraları yapılan savaşlarla bölge yeniden Akkoyunlu Devleti hükümranlığına girmiştir. 1502 yılında Safevi devleti hükümdarı Şah İsmail'in Akkoyunlu devletini ortadan kaldırmasıyla hakimiyet Safevilere geçmiştir. Bölgedeki karışıklıklar ve Osmanlı ile Safeviler arasındaki bölge hakimiyeti mücadelesi iki devleti 1514 yılında Çaldıran ovasında karşı karşıya getirmiştir.




Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı'ndan önce İdris-i Bitlisî'yi beylerle irtibat kurmak üzere bölgeye göndermiş, İdris-i Bitlisi buradaki yirmi beş beyle toplantı yaparak bunların Osmanlı himayesini kabul etmelerini sağlamıştır. Böylece bölgede bulunan yirmi beş beylikten biri olan Hazzo Beylik'i de Osmanlı himayesine girmiş oldu. Çaldıran zaferinden sonra, Hazzo Kalesi'nin hakimliğini Bitlis hakimi Şerefhan'a verilmiştir.
Bu yönetim (Diyarbekir Beylerbeyliğine bağlı beş beylik) biçimi Osmanlı devletinde II. Abdülhamit dönemine kadar sürmüştür. II. Abdülhamit'in 1884'de "Vilayet-i Umumiye" kanunu ile Diyarbekir Beylerbeyliği'ni ortadan kaldırmasıyla, Hazzo, merkezi idareye (Bitlis'e) bucak olarak bağlanmıştır.




Hazzo, 01 Haziran 1938'e kadar Sason'a bağlı bir bucaktır. Aynı tarihli bir yasayla ismi "Kozluk" olarak değiştirilip Siirt iline bağlı bir ilçe haline getirilmiş ve aynı yıl içinde ilçede belediye teşkilatı kurulmuştur. 18 Mayıs 1990'da çıkarılan bir başka yasa ile daha önce Siirt iline bağlı bir ilçe olan Batman'ın il; Kozluk da Batman'a bağlı bir ilçe durumuna getirilmiştir.



İLÇEDE BULUNAN TARİHİ ESERLER
Hazzo Kalesi

Ne zaman yapıldığı belgelerle kanıtlanmış değildir. Ancak, Roma İmparatorluğu zamanında yapıldığı rivayet edilmektedir. Kale ilçenin kuzeyinde kireç taşları üzerinde aynı kayaçlardan inşa edilmiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde kale surlarının 1600 adım uzunluğa sahip olduğunu yazmıştır. Günümüzde ise surlar çeşitli sebeplerle yıkılmış, sadece iç kale ayakta kalmıştır.


Rabat Kalesi
Bekirhan bucağının Yanıkkaya köyünde bulunan kalenin büyük bölümü halen ayakta olmakla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı; bilinmemektedir. Bu kalelerle birlikte Bölükkonak köyünde "Kandil Kalesi" adında; bir kale bulunmaktadır.


HIDIR BEY MEZARLIĞINDA BİR MEZAR
Hıdır Bey Camii
Kitabesine göre 1539 (Hicri 890) yılında Hazzo ve Sason beyi Ebu Bekir Roşki'nin oğlu Hıdır Bey tarafından yapılmıştır. Minaresi yıkılmış olup çeşitli restorasyonlardan geçmesine rağmen iç yapısı büyük oranda orijinalliğini korumaktadır. Bunların dışında yine Hazzo beyleri tarafından yapılmış olan ve bu beylerin isimleriyle anılan camiler: İslam Bey ve Mehmet Bey camileridir. Bu camilerin tümü aynı zamanda birer medrese görevini görüyorlardı. Üzerinde durulması gereken tarihi eserlerden biri de Kaletepe köyünde Sason Çayı üzerindeki tek kemerli asma köprüdür. Rivayete göre Malabadi Köprüsü ile aynı tarihte ve aynı kimseler tarafından yapılmıştır.

İbrahim Bey Camii
Kitabesine göre 1705 (Hicri 1117) yılında "Gemen Aşireti"nden Murtaza Bey'in oğlu İbrahim Bey tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Beş kemer üzerine yapılan caminin minaresi yazı ve işlemelerle süslüdür. Minarenin şerefesine biri yüz, diğeri doksan dokuz basamaktan oluşan iki ayrı merdivenle çıkılmaktadır. Camide, diğer camilerde nadir olarak görülen, kıble yönünde on iki çizgiye bölünmüş bir güneş saati, namaz vakitlerinin belirlenmesinde kullanılmıştır.

İLÇEMİZİN COĞRAFİ KONUMU
Kozluk ilçesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle Bölümü'nde Batman iline bağlı bir ilçedir. Diyarbakır-Bitlis karayolunun 132. km'sinde, yolun üç km kuzeyinde, Muş Dağları'nın güney eteğinde ve Hazzo Kalesi'nin çevresinde kurulmuştur. İlçemiz Batman'a 65 km uzaklıktadır. 38° 12' kuzey enlemleri ve 41° 29' doğu boylamında yer almaktadır. Kuzeyinde Sason, güneyinde Beşiri ve Kurtalan, doğusunda Bitlis ili ve Baykan, batısında Silvan ve güneybatısında Batman ili yer almaktadır. 1175 km 2 'lik yüzölçümüyle ilçemiz, Batman ilinin en büyük ilçesidir. Yükseltisi (rakımı) 810 metredir. Batman-Kozluk yolu üzerindeki Bekirhan Bucağı ilçemize bağlı tek bucaktır. Bunun yanında ilçemiz 69 köy, 81 mezradan oluşmaktadır.

SOSYAL VE EKONOMİK DURUM


İlçenin genelinde, iklime bağlı olarak, kuru tarım hakimdir. İlçe topraklarının 269.230 dekarlık alanın büyük bir bölümünde tahıl tarımı yapılmaktadır. Tahıl tarımı içerisinde 196.701 dekarlık ekim alanıyla buğday, ilk sırayı alır. Buğdayın yıllık üretimi ortalama otuz beş bin ton civarındadır. İkinci sırayı ortalama bin beş yüz tona yakın üretimiyle mercimek, üçüncü sırayı ise ortalama bin iki yüz tonla arpa almıştır.
İlçemizin sulanabilir arazilerinde endüstri bitkilerinden tütün ve pamuk üretimi yapılmaktadır. Üretim miktarları ve ekim alanları az olmasına rağmen ekonomik değerleri nedeniyle bu iki ürünün ilçe ekonomisindeki katkısı büyüktür.

İlçe ekonomisinin sınırlı bir kısmını amatör şartlarda yapılan büyük baş hayvancılığı teşkil eder. İlçe genelinde mera hayvancılığı yapılmaktadır. Özellikle küçük baş hayvancılığıyla uğraşanlar tamamen meralara bağlıdırlar.

Tekel Tütün İşletmesi, faaliyetleriyle ilçe ekonomisine en çok katkıyı yapan devlet kurumudur. İlçede 1990 yılında belediye, özel idare ve vatandaş işbirliği "Koztaş Tuğla Fabrikası" adıyla bir tuğla fabrikası açılmıştır. Ancak daha sonra tamamı özelleştirilmiştir. Fabrikanın günlük rekoltesi elli bin adet civarında ve fabrikada 30-40 işçi çalışmaktadır. Bunun yanında özel sektöre ait bir tuğla fabrikası da; Turna Tuğla Fabrikası'dır. Bu fabrikaların yanında üç adet ekmek fabrikası bulunan ilçemizde küçük çaplı atölyelerde üretim yapılmaktadır.

Kozluk'un bir başka ticari faaliyeti de minibüs taşımacılığıdır. İki kooperatife bağlı doksana yakın araçla hizmet verilmektedir. Taşımacılıkta gelinen bu ümit verici gelişmenin yanında ilçede Esnaf ve Sanatkarlar Odası'na bağlı yüz elliye yakın ticari işletme bulunmaktadır. Bu işletmelerden üçte birine yakın bir kısmının kahvehanelerden oluşması ilçedeki işsizliği anlatması bakımından önemli bir ayrıntıdır.

SASON


İlçenin tarihi M.Ö. 1400 lerde Urartulara kadar uzanmaktadır. Babil, Asur, Türk boylarından İskitler (Sakalar-M.Ö. 635-584) ve İskitlerden ayrılan çeşitli kavimlerin bölgede hakimiyet kurduğu bilinmektedir.

İslamiyet'in yayıldığı dönemlerde Hz. Ömer zamanında (M.S. 639) Arap hakimiyetine giren bölgeye o dönemlerde göçebe hayatı yaşayan Arapların da Basra'dan gelerek yerleştiği anlaşılmaktadır.

Osmanlıda 1864 yılında eyaletler yerine vilayetler kurulunca Sason'un Siirt Sancağı ile birlikte Diyarbakır Vilayetine bağlandığı 1871 Diyarbakır Salnamesinde görülmektedir.
Cumhuriyetten sonra Siirt'e bağlanan Sason, 16 Mayıs 1990 da Batman'ın il olmasıyla buraya bağlanmıştır.

Sason halkı İskit boyundan gelenlerle Basra'dan gelen kabilelerin kaynaşmasından teşekkül etmiştir. Daha sonra Türk-İslam kültürü ile yoğrulmuştur. Bölge sürekli savaş alanı durumunda olduğu için halk dağlık alanlara yerleşmeyi tercih etmiştir. Sason bu özelliğinden dolayı doğal bir sığınak görünümündedir.

Bugünkü ilçe merkezinin sonradan seçildiği, eski ilçe merkezinin şimdiki Kaleyolu Köyü olduğu ve adının da Kabu'l-Cevz (cevizi bol anlamında) çeşitli kayıtlarda görülmektedir.
-------------------------------------------------

Çağımızdan 2700 yıl önceleri,Batı Türkistan’dan çıkıp,Kafkasları aşarak Azerbeycan ve Anadolu’ya yapılan ve bir ucu Çin’e bir ucu da Batıda Kalkat Dağlarına dayanan sahaya(alana) İskitler hakim olmuşlardır. Sakalara vergi veren metyalı İran Şahı Kayaksar M.Ö.(633-584) Urmiye gölü kıyısında Sakalar Padişahı Afrasyap(Alper Tonga )ile boy beylerinin 625 yılı yazında bir ulu ziyafet vererek hile ile hepsini sarhoş ederek Geceleyin pusudaki askerleri ile Alper tonga ve Saka ulularını toptan kılıçtan geçirdi.Bunun sonucu olarak bahtsız kalan sakalar hazırlıklı İranlıların karşısında dayanamayıp,Aras ırmağı ile Çoruh boyunda tutuldular. Kuzeye çekilmeyen Sakalar da Van gölü güneyi ile küçük zapt suyu arasında ve Dicle kolundaki dağlık bölgede

Kalarak İranlılara düşman ve ayrı bir beylik halinde yaşadılar.

Saka Türklerinin (İskitlerinin) Karaduk boyundan olan Kürtler Van gölü güneyine ve Dicle solundaki dağlık bölgede Sancak oymaklar halinde yerleşenlerdir. Kür-Aras boylarındaki sakalar M.Ö.(519-330)arasında bir setraplik halinde İran’ı tabii olarak yaşadılar. Kür-Aras Sakaların torunları Albaylarının Bala-Sakan adı ile güçlü bir boyları vardı.Bunlar Bala-Saka Kürtleri idi. 413 yılında Hiristiyan olan Bala-Sakalılar 645 yılındaki ilk İslam fethinde araplara isyan etmişlerdi. Daha sonraki ermeniler bu boydan gelmedir.

Dicle Türklerinin ise Heradot Kesenefon Bitlis,Sancak bey Şerefhan ve Evliye Çelebi Kaynaklarından süzülen Tarih ve Soy bilgileri ışığında değerlendirildiğinde,Dil ,Boy ve oymak adları ile folklorları din ve inançları ile öteki dört bölgedeki Türklerden ve oğuzların üç ok kulundan geldiği bir gerçek olarak görülmekte dir. Heredot Dicle Kürtlerinin M.Ö.500 yıl yılındaki hakim boylarına göre Boht ’lar adı ile anar.Kesenefon ise M.Ö.4001’den Zapt ve Bohtan çayı arasındaki dağlık bölgelerden geçerken buradaki boyları Kurduk(Kürtler) Adı ile anarak kurdukları Şeyhin şahı ‘na tabi olmadan müstakilce yaşadıklarını belirtir.

Hiristiyanların yayılmaya başladığı M.S.305 ‘te Dicle solu ili Van Gölü arasında akalan bölgede Kurduk Elbeyliği;Kortu,Kortik,Adrovar,Motogan,gibi Belçaklara ayrılmıştır.

Oğuzhanlılar,(Bohtlar,Karduklar)İslam dinini benimsemediklerini duyurmak üzere Hz.Muhammed’e Bohduzları ileri gelenlerinden Amamon(Aman)adlı şahsı elçi olarak gönderdiler.Ermenilerin bölgeye sokulmamaları Romadan sonra hiristiyan olan partalar krallığı dönemine rastlar.Araplar ise,özellikle Hz.Ömer döneminde Basra’dan göçen kafile ve aşiretler halinde bu bölgeye gelmeye başlamışlardı. Ermeniler yerleşim bir hayat tarzı sürdürürken Arap aşiretleri göçer ve yarı göçer bir yaşam sürdürüyorlardı.

Sason çevresi halkının kökeni,çoğunlukla Basra dan göçen ve sonradan Türk-İslam Kültürü içinde yoğurulan ve Karduklarla(Bohtlarla)hısım akrabalık olan Arap Kabilelerine dayanmaktadır.

Sason İlçesinin eski adı “KABİLCEVİZ”dir. Kelime anlamı cevizi bol anlamına gelmektedir. Sason adı Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmiştir. Sason üzerinde ZOK’ta bulunan dili arapça olan Garzan aşireti Kurtalan dan Muş’a kadar uzanan bölgede hakim olmuşlardır. Dili Kürtçe olan Hiyan aşireti ise Silvan,Yücebağ ve Muş ili yörelerinde etkin olmuşlardır.

1864 yılında Osmanlı yönetiminde eyaletlerin yerine vilayetler kurulurken, Sason Siirt Sancağı ile birlikte Diyarbakır Vilayetine bağlanmıştır. Nitekim 1871 tarihli Diyarbakır Salnamesinde Sason İlçesinin

Siirt Sancağına bağlı olduğu belirtilmektedir.1844’lerden sonra Siirt sancağının sırası ile Bitlis Vilayetine Cumhuriyete kadar da Muş İline bağlı olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetten sonra Sason İlçesi kesin olarak Siirt

Vilayetine bağlı bir kaza durumuna getirilmiştir.1938 Kozluk İlçesi Sason’ nun bir bucağı iken bu tarihte ayrılarak İlçe statüsünü kazanmıştır. Sason İlçesi 16 Mayıs 1990 tarih ve 20522 Sayılı Resmi(Mükkerrer )gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3647 Sayılı Kanunun 2. Maddesine göre Batman İlçesi Vilayet olması nedeniyle,Sason İlçesi bu tarihte Siirt Vilayetinden ayrılarak Yeni İl olan Batman İline bağlanmıştır.

1930 ‘lere kadar Yörede etkin olan konuşma dili arapça ve kürtçe iken bu tarihten itibaren Türk dili yerleşmeye ve gelişmeye başlamıştır.1. Dünya Savaşı yıllarında Rusların Ermenileri kışkırtmaları ve Ermenilere bu yörede bir Ermenistan Devleti vaad etmeleri ile başlayan gelişmeler,Ermenilerin Sason ve Kozluk’ta yaşayan

muslüman halka sürekli saldırmaları ve onlara zulüm yapmaları iş doruğa ulaştı. Osmanlı Hükümetinin tüm hoşgörü ve uyarılarına rağmen,Ermenilerin muslüman halk üzerindeki katliamları durmak nedir bilmedi. Bu olaylar böyle devam ederken Ruslar da Doğu Anadolu güneyine illerleyerek Muş’a kadar gelmişlerdi muş -Sason sınırını çizen Gazi Perperini (Perperin dağı )dağında Ruslarla muslüman arasında şiddetli çatışmalar meydana gelmiş. Henüz düzenli bir ordunun bulunmadığı bu dönemde Siirt Tillo (Aydınlar) Bucağında oturan

Şeyh Said ve kabilesinin bu çarpışmalarda önemli yararları olmuştur.(Şeyh Said’in Cumhuriyet döneminde ayaklanan Şeyh said ile bir ilgisi yoktur.)Rus işgalı sırasında Tillodan Sason’a gelen ve Sason’ nun ileri gelenleri olan Abuzer BADIKOĞLU,Tefer BADIKOĞLU ile Sason Tekevler köyünden Abdulaziz ve Sason’nun aşiret reisleri ve güçlerini yanına alan Şeyh Said Rus işgaline karşı Gazi Perperini tepelerinde amansız bir çatışmaya Girmişler ve Rusların geri çekilmesinde büyük bir rol oynamışlardır.1915’te Osmanlı Hükümeti tarafından çıkarılan bir fermanla zulümcü ermeni unsurların Suriye ‘ye ve Rusya’ya göç etmelerini sağlamışlar.

GERCÜŞ


Gercüş’ün tarihi incelenirken bölgenin tarihi içerisinde ele almak ve değerlendirmek gerekir.Dolayısıyla yörede var olan uygarlıkların tarihsel gelişim süreci içerisine Gercüş ilçesini de koyup değerlendirmek mümkündür. Gercüş ovası,ikliın,coğrafi konum,tarım ve su açısından insanlara bahşettiği nimetler sayesinde medeniyetin ilk temellerinin atıldığı yerlerden biridir.Gercüş’ün ne zaman inşa edildiği bilinmiyorsada çevresindeki yerleşim yerlerinin tarihi M.Ö.7000 yıllarına kadar geriye gider.Yakup Manastırı Tarihi’ne göre Kefergevson’ım M.S.400 yıllarında Gercüş’e yerleştiği söylense de Gercüş’ün bu tarihten önce yerleşim yeri olarak kullanıldığı çevresindeki mağara ve alt geçitlerle sabittir.Bazı rivayetlere göre Gercüş’ün ilk kurulduğu yer MÖ.3000 yıllarında kurulan Gıre Tılhabste’dir. Gıre Tıhabate’nin yanında Gercüş Ovasında kurulan diğer yerleşim yerlerine bakıldığında Hisar Kasabasının Güneyinde yer alan Höyük M.Ö.7000 yıllarında, Şarişe (Şerşe) M.Ö.3000 yıl1arında kurulmuştur.Aynca Kantar’daki kaya resimleri Antalya Bel- dibindeki mağara resimlerı benzerlik göstermektedir.Antalya Beldibi’nin Kabataş Devrinden (M.O.10000-8000) kaldığı göz önünde tutulursa,bu kaya resimlerinin de Kabataş Devrinden kaldığını söylemek mümkündür. Gercüş’ünde içinde bulunduğu bölgeye ilişkin tarih öncesi döneme ait bilinen tek şey Hurriler’in ,M.Ö.3000 Yıllarından başlayarak yerleşmiş olduğudur .Hurri anayurdu, en geniş sınırlarıyla Fırat’ın kolu olan Habur Çayı ile Asi Irmakları arasıydı. Hurriler’m MÖ. 3000 yıllarının sonlarında Subara Boylarını da egemenlikleri altına alarak Kuzey Mezopotamya,Halep ve Suriye’ye yayıldıkları,buralarda Üstünlük sağladıkları anlaşılmaktadır.Hurriler’in yaşadıkları bu toprakları MÖ. 13. yüzyıla ait Asur kaynaklarında Nairi ülkelerinin batı bölümünde gösterilmiştir. M.Ö 7. yüzyıldan kalma Asur kaynaklarındanda da “Şupriya” adıyla söz edilir. M.Ö. 1240 Yıllarında itibaren bölgeye egemen olan Asur Devleti, Gercüş’ünde içinde bulunduğu yöreye M.Ö. 744 Yıllarında üstünlük kurdu (Gercüş Ovasında yer alan “Zoravaya” adlı yörede bulunan Asurlulara ait Mühür ve tablet Mardin Müzesinde sergilenmektedir).


Asur Devleti,III..Salmanasar zamanında genişleme olanağı buldu. Kuzey ve Güney Mezopotamya,Suriye ve Filistin’e kadar yayılan Asur Devleti yıkılınca Medler bölgeye tam anlamıyla egemen oldu.Orta Anadolu’ya kadar yayılmış olan Med Devleti’nin egemenliğine Pers Devleti son verdi.Pers İmparatoru I.Dareios döneminde (522-485) yapılan yönetsel bölünmeyle İmparatorluk Merkeziyetçi bir yapıya dönüştü. Bu bölünmeye göre imparatorluk 23 büyük Satraplığa(Askeri Valiliğe ) ayrılırken, Gercüş’ünde içinde bulunduğu yöre büyük satraplığa bağlandı.Bu satraplığın sınırlan Batıda Kilikya’dan, Doğuda Habur Irmağına ,Kuzeyde Aras Satraplığı’na ve Güneyde Mısır’a dek uzanıyordu.Bölgeye hakim olan Büyük İskender’den sonra bölge toprakları için Roma ve Partlar karşı karşıya geldi.M.S. 63 yıllarında Romalıların bölgede hakimiyeti sağlayarak , Part egemenliğine son verdikleri görülür. Roma İmparatorluğu, II. Yüzyılın sonlarında Iran yaylasından gelen Sasani askeri güçleriyle sık sık savaşmak zorunda kaldı.İki imparatorluk arasmda yapılan mücadeleler sırasında bölge iki güç arasında sürekli el değiştirdi.Bölge, Roma dünyasının 395’te ikiye bölünmesiyle Bizans olarak tarihe geçen Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kaldı Bizas-Sasani mücadelesine sahne olan bölge,7 .yüzyılın ikinci çeyreğinin sonlarında bu kez başka güçleri misafir etti:.Arap-İslam Kuvvetleri. Halife Ömer Döneminde (634-644) Bölgede başlayan İslam egemenliği, dört halife dönemini izleyen Emeviler döneminde de devam etti 750 Yıllarında yıkılan Emevi saltanatından sonra Abbasi ve onlardan sonra Hamdanilerin egemenliği başladı . Hamdaniler’in kendi aralarındaki hakimiyet mücadelesinden faydalanan Mervaniler (990-1096) bölgede egemenlik kurdular.Mervaniler’in bölgeye hakim olduğu sıralarda ,Malazgirt’te Bizans Ordusu yenılıniş ve bu yenilgi sonucu direnme gücü ortadan kalkmıştı.Bu durumda Türkler, Anadolu’da büyük toprak parçaları ele geçirmeye başladılar. Selçuklu Devleti gücünün zirvesindeyken Mervaniler eski güçlerini yitirmişlerdi.Bu durumdan faydalanan Selçuklular Mervaniler’in egemenliğindeydiler. Böylece Gercüş, Selçuklular’ın egemenliğine geçti. 1071 Malazgirt Savaşma katılan,Anadolu’da büyük toprak parçalarının alınmasmda ve Mervani egemenliğinin sona ermesinde büyük rol oynayan Artuk Bey’i , Fahr üd-Devle’nin Melikşah’a şikayet etmesi sonucu sultan ile araları bozuldu. Sultanla araları bozulan Artuk Bey, Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş’un hizmetine girdi.Tutuş’un emrindeyken yaptığı hizmetler karşılığınde kendisine Kudüs Valiliği verildi. Artuk Bey’in, 1091 Yılında ölmesiyle birlikte yerine oğulları geçti.Artuk Beyin oğlu Sökmen ,Suriye Selçukluları adına Hasankeyfe egemenlik kuran Musa’nın öldürülmesi ile Hasankeyfi ele geçirdi.Böylece Hasankeyf Artuklu Devleti’nin temelleri atılmış oldu (1101- 1232).Hasankeyf Artukları dışında Mardin’de (1108-1408) ,Harput’ta (1185-1233) yılları arasında Artuklular hüküm sürmüşlerdir. Suriye,Mısır ve Yemen’de güçlü bir devlet kuran Eyyübiler,gerek Mardin gerek e Hasankeyf Artuklular’ı ile ilişki içerisinde olmuşlardır. 1232 Yılında Eyyübiler tarafından ortadan kaldırılan Hasankeyf Artuklular’ı tarih sahnesinden silinmiş,onların yerine Hasankeyf’te Eyyübiler Dönemi başlamış oldu.
Moğollarm doğuyu istila etmesiyle bölgede Moğol-İlhanlı egemenliği ni görmek mümkündür.Timur’un kandığı başarılar bölgedeki devletlerin Timur’ım egemenliğini kabul etmeğe zorladı.Timur’dan sonra bölgenin hakimiyeti için Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Eyyübi Devletlerinin mücadelesi baş gösterdi. İran yaylasında güçlü bir devlet kuran Safeviler XVL yüzyılın başlarında bölgeye hakim olurlar.Safeviler’in doğudaki faaliyetlerinden rahatsız olan Osmanlı Devleti doğu ile ilgilenmeye başladı.Anadolu’nun doğu toprakları için Safevi-Osmanh mücadelesi başladı .1514 Yılında Çaldıran Savaşında Safevi güçlerini yenip Amasya’ya dönen Yavuz Sultan Selim ,İdris-i Bitlisi’yi Doğu Anadolu halkını Şah İsmail’e karşı ayaklandırmakla gorevlendirdi. İdris-i Bitlisi’nin faaliyetleri sonucu halk Safevilere karşı direnç gösterdi ve 1517 Yıllından yıkılışına kadar bölgede Osmanlı Devleti dönemi başladı. XIX Yüzyılın başlarında Diyarbakır Vilayeti Mardin Sancağnıa bağlı Midyat kazasının bir nahiyesi olan Gercüş,30 Mayıs 1926 yılında ilçe statüsünü kazanarak Mardin iline bağlandı. 16 Mayıs 1990 tarihine kadar Mardin iline bağlı bir ilçe olan Gercüş, bu tarihte Bakanlar Kurulunun aldığı kararla yeni bir il statüsü kazanan Batman’a bağlandı. Gercüş, halen Batman İline bağlı bir ilçe olarak teşkilatlanmadaki yerini almaktadır.

HASANKEYF


Hasankeyf tarihi ve
bazı tarihî eserleri


Hasankeyf adının kaynağı

Ortaçağ İslam tarihçileri tarafından ''HISN KEYFA” adıyla bilinen şehrin birkaç adının daha olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılıyor. Doğal kayalardan oluşan sarp kalesi ve korunmaya elverişli coğrafi yapısı nedeni ile bu aldığı sanılıyor. İslâm coğrafyacısı Yakut el-Hamevi, buraya Hısn Keybâ da dendiğini ve bunun Ermenice’den geldiğini sandığını söyler. Roma tarihçileri buraya Kipas, Cehpa veya Ciphas adlarını vermişlerdir. Süryanice’de kaya taş manasına gelen “kifa” kelimesinden dolayı bu adın verildiği de söylenmektedir. İslami kaynaklara göre burası “Hısn Luğûb” adıyla biliniyordu. Osmanlı belgelerinde ise “Hısnkeyf” olarak geçmektedir.


--------------------------------------------------------------------------------

Tarihî dönemler

ARTUKLULAR DÖNEMİ: Artuklular, M. 1101 yılında buraya sahip olup merkez edindiler. Selçuklu sultanı Melikşah'ın komutanı Artuk'un oğlu Sökmen bu tarihte Hasankeyf’e yerleşerek Hasankeyf Artukluları'nın temelini attı. M. I232 tarihine kadar burada ve Amed (Diyarbakır) deki hakimiyetleri sürdü. Buraya hükmeden Artuklu hükümdarlarından Rükneddin Davut b. Sökmen (1112-1144) ile yerine geçen oğlu Fahreddin Karaaslan ( 1144-1167) yılları arasında yöreyi yönetti.

Diyarbakır (Amed)’ın 1183 Salahaddin Eyyubi tarafından alınıp Hasankeyf Artuklularına vermesiyle Artuklular Diyarbakır’a yerleştiler. Artuklular bu tarihten yıkılışa kadar (1232) Hasankeyf’i temsilcileri aracılığıyla Diyarbakır'dan idare ettiler. Bu gelişme Hasankeyf’in stratejik önemini gerilettiği gibi mimari gelişmesini de aksatmıştır.



EYYUBİLER DÖNEMİ: Eyyubi Kürtleri, 1232 yılında Hasankeyf’i aldıklarında burayı bayındır bir şehir olarak buldular. Ancak ilk etapta gerek siyasi gerek mimari açıdan atak olmadılar. 1260'lı yıllarda Moğollar'ın bölgeyi harap etmesi Hasankeyf’i de etkiledi. İlk etapta Hülagu'nun katına çıkan Eyyubi sultanı Takyeddin Abdullah (1249-1294) Hasankeyf’i harap olmaktan kurtardı. Hükümdarın Eyyubi neslinden geldiğini öğrenen . Hülagu ona iltifat eder ve tüm ülkesini ona bağışlar.

1301 yılında Hülagu'nun yerine geçen oğlu Gazan komutasındaki Moğollar, bölge ile beraber bu sefer Hasankeyf’i de harap etti. Hasankeyf Moğol istilasından çok kötü etkilendi. Eyyubiler, Moğol şokunu üzerlerinden atar atmaz Hasankeyf’i yeniden imar etmeğe başladılar. Bugün Hasankeyf’te mevcut birçok eserde imzası bulunan El Melik El Adil Sultan Süleyman (1378-1432) zamanında bu imar faaliyetleri zirveye ulaştı.

Bu sultandan sonra Hasankeyf’te duraklama dönemi başladı. Hükümdarların iç çatışmaları, bölgedeki güçlü devletlerin etkisi altında olmaları, hem onları hem Hasankeyf’i zor durumda bıraktı. Akkoyunluların (1461-1482) Hasankeyf’e tamamen hakim olması Eyyubiler'in gücünü iyice kırdı. 1482 de burayı tekrar ele geçiren Kürt Eyyubiler bu sefer Safeviler'in baskısı ile karşı karşıya kaldı.

Osmanlılar 1515 yılında bölgeyi İdris-i Bitlisi'nin gayretleri ile ele geçirince, burası da Safavilerden alınarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Ancak yerel yönetim yine Eyyubilere bırakıldı. Eyyubilerin bu zorluklarla beraber saltanat kavgası içine girmesi sonlarını hazırladı. 1524'te son Eyyubi hükümdarı Melik Halil’in saltanattan çekilmesiyle Eyyubiler tarihe karıştı.



Kale'deki Ulu Cami, El-Rızk Camii, Sultan Suleyman Camii, Kızlar Camii, İmam Abdullah Zaviyesi, Kale kapıları ve Küçük Saray olmak üzere, Hasankeyf'te günümüze kadar ulaşabilen eserlerin önemli bir bölümü Eyyubiler'e ait.



OSMANLILAR DÖNEMİ: Hasankeyf’in içinde bulunduğu bölge Osmanlıların eline geçince, Diyarbakır eyalet merkezi kabul edilmiştir. Hasankeyf bu idari düzenlemeye göre liva (sancak, kaza) merkezi olmuştur. Osmanlı kayıtlarına göre 16. asırda şehir gelişmiş, 10 000’e yakın bir nüfusu barındırmıştır. Bu sıralarda Hıristiyan nüfusu oranı yüzde 60'ı bulmaktadır. Osmanlı döneminde, Hasankeyf’in idari sınırlarının bir hayli geniş olduğu anlaşılıyor. Bugünkü Batman’ın tümü ile Siirt ilinin (merkez dahil) önemli bir bölümü ve Mardin’in Midyat, Dargeçit, Ömerli ilçeleri Hasankeyf’e bağlanmıştı.

Ancak buranın idari ve stratejik önemi zamanla azalmıştır. 19. yüzyılın ortalarına geldiğimizde Hasankeyf, Midyat ilçesine bağlı bir nahiye konumuna gerilemiştir. Cumhuriyete kadar bu durum devam etmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİ: Hasankeyf, cumhuriyet ile beraber Mardin’in Midyat ilçesine bağlı bir bucaktı. 1926 yılında Gercüş’ün ilçe yapılması ile buraya bağlanmış. 1990 yılına kadar idari statüsü böyle devam etmiş, 1990 yılında Batman’ın il olması ile Hasankeyf de ilçe yapılarak buraya bağlanmıştır.

Hasankeyf, insanlık tarihinin çok önemli yerleşim yerlerinden biri olmasına rağmen son 20-30 yıla kadar pek dikkatleri çekmedi. Paha biçilmez kültürel değerine rağmen hep ihmal edildi. 1970’li yıllardan itibaren ILISU Barajı projesi ile birlikte gündeme geldi. Hasankeyf’in sular altında kalmaması gerektiği, gerek ulusal bazda, gerekse uluslararası düzeyde dile getirildi. Hasankeyf’in kurtarılması yönündeki çabalar 2003 yılında sonuç verdi. O zamanki Başbakan, Hasankeyf’i kurtaracaklarını kamuoyuna duyurdu. Bu tartışmalar nedeniyle Hasankeyf, kimi ülke gündemini işgal etti.

Öte yandan Hasankeyf’teki kültür varlıkları, içinde bulundukları şehir ile birlikte 1981 yılında Kültür ilgili birimlerince koruma altına alınarak SİT alanı ilan edildi. 1986 yılından itibaren de arkeolojik kazılara başlandı. Bu kazılar halen devam etmektedir.

Hem Sit alanı olması, hem de baraj suları altında kalacak düşüncesi, ilçenin gelişimini engelledi. Son yıllarda Türkiye’de yapılan araştırmada bütün tarihi zenginliğine rağmen ülkenin en geri, fakir üç ilçesinden biri oldu.

İlçe, ekonomik olarak gerilediği gibi, nüfus olarak da gerilemiştir. Bölgedeki son 15-20 yıldaki olağanüstü durumlar da eklenince bu gerileme dramatik bir duruma gelmiştir. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 7500’ün altında kalmıştır.


--------------------------------------------------------------------------------


Tarihî eserler

KÖPRÜ: Köprünün üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından kesin yapılış tarihi bilinmiyor. Köprünün Artukkular'a ait bir eser olduğunu ileri süren kaynaklar vardır. Ancak bu bilgiler kesin değildir. Hasankeyf'in Müslümanların eline geçmesini anlatan bir kaynakta burada açılıp kapanan bir köprüden bahsedilir. Bu nedenle köprünün antik dönemlere ait olabileceği, veya antik temeller üzerine Artuklular tarafından yapılmış olabileceği olasılığı akla geliyor.

Kemer açıklığı itibarıyla Ortaçağ'da yapılan köprülerinin en büyüğüdür. Ortadaki büyük kemeri taşıyan iki orta ayağın arasındaki açıklık 40 metredir. Ayaklar, akıntı tarafında üçgen, diğer tarafta da dairesel şekilde yapılmış. Ayakların dış cephesi kesme taştandır, bu kesme taşlar tek tek birbirine madenî kramplarla kenetlenmiş. Köprünün kemerlerinin de kesme taşlardan olduğu düşünülüyor. Şu anda yıkılmamış olan doğudaki kemer, hayret verici büyüklükteki kesme taşlardan örülmüştür. Batıdaki yıkılmayan kemer ise; kırılma noktasına kadar kesme taştan, ondan sonrası da yassı geniş tuğladan örülmüş.

Bazı kaynaklara göre, köprünün en büyük kemerinin orta kısmı ahşaptanmış. Düşman şehre saldırdığı zaman bu ahşap bölüm yerinden kaldırılır, düşmanın şehre girişi engellenirmiş. Köprünün ilginç bir özelliği de orta ayakları üzerindeki figürlerdir. Tahrip oldukları için bu figürlerin ne anlam ifade ettikleri tam bilinemiyor.

Eyyubiler döneminde 1349 tarihinde köprü Melik Adil tarafından onarılmıştır. Ayrıca 15. asrın sonlarında Akkoyunlular zamanında da onarım gördüğü tarihî kayıtlardan anlaşılıyor. Ne zaman yıkıldığı ise bilinmiyor.


BÜYÜK SARAY: Kalenin kuzeyinde Ulu Camii'nin altında yer almaktadır. Büyük ölçüde yıkılmış ve göçükler altında kalmış. Kuzeye, nehre bakan cephesi yuvarlak payandalarla desteklenmiştir. Sarayın girişi bu cephenin ortasında yer alıyordu. Kuvvetli ihtimalle alt katı dükkan ve depolardan, üst katı ise meskenlerden oluşuyordu.


Yapının en önemli özelliği binadan bağımsız, giriş kapısının karşısında dikdörtgen bir kulenin yükseliyor olmasıdır. Burası kesme taşlardan örülmüş, köprü ayaklarında olduğu gibi taşlar madeni kramplarla kenetlenmiştir. Bu özelliğinden dolayı dibindeki kasıtlı tahribata rağmen kule yıkılmamıştır. Burası ya bir gözetleme kulesi; ya da yıldırımlık görevi yapıyordu.


--------------------------------------------------------------------------------


Eyyubîler'e ait eserler

KALE'DEKİ ULU CAMİ: Eser 1325 yılında Eyyubi Muciruddin Muhammed tarafından yapıldı. Tarihi kayıtlardan buranın bir kilise kalıntısı üzerinde inşa edildiği anlaşılıyor. Giriş kapısının üzerindeki kitabeden, birbirine eklenerek yapılan mekanlardan eserin birçok değişikliğe uğradığı anlaşılıyor. Halen Hasankeyf Kazıevi’nde koruma altında olan minberin yan ahşap parçalarının üzerinde ''798 (1396) senesinde yaptı'' ibaresi yer almaktadır.

Minaresi ise cami gibi kısmen harap durumdadır. Moloz taşlar ile yapılan minarenin kuzey cephesinde alçı süsleme ve alçıdan yazılmış kitabe mevcut. Bu kitabeden minarenin 927/1520 tarihinde yapıldığı anlaşılıyor .


EL-RIZK CAMİİ: Dicle Nehrinin doğusunda köprü ayağına yakın bir mevkide yer almaktadır. Portal girişindeki kitabeden eserin Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 811/409 tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabenin orta kısmında bitkisel süslemelerin içine Allah'ın doksan dokuz ismi yazılmıştır.

Bu gün caminin asli yapımdan, sağlam olarak sadece minare kalmıştır. Minarenin üzerindeki süsler, Arapça Kufi yazılar hayranlık verecek kadar güzeldir. Minarenin en önemli özelliği de çift merdivenli olmasıdır.

Bugün avlunun güneyinde kalan duvar kalıntısı ise; caminin asıl ibadet mekanının giriş kapısını, sağda ve solda iki tane daha kapıyı içine almaktadır. Bu kapıların üstü çok güzel ayet yazıları ile süslenmiş; ancak bu yazılar büyük ölçüde harap olmuştur .Özellikle ortadaki kapının süslemeleri bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değerdir; ancak süslü taşların çoğu düştüğünden eserin bütünündeki güzellik kaybolmuştur .


SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ: Cami minaresi kaidesinin doğu cephesinde yer alan kitabeye göre eserin 809/1407 yılında Eyyubi Kürtleri'nin Sultanı Süleyman tarafından yapılmış. Minare; bitişiğindeki avlu giriş kapısı, kapının güneyindeki çeşme özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiştir. Çeşme üzerindeki kitabeye göre burası yine Sultan Süleyman tarafından 818/1416 tarihinde yaptırılmıştır .


Yapının en dikkate değer bölümü minaresidir. Dikdörtgen olan minare kaidesinin her cephesinde birer Arapça kufi yazı yer almaktadır. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde şerefeye kadar dört kuşaktan oluşur. Her kuşak farklı şekilde süslenmiştir. Şerefeden yukarısı ise yıkılmıştır. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı pek bilinmiyor. Şu anda minare gövdesinde yıkılma tehlikesi arz eden çatlaklar oluşmuştur .

Sultan Süleyman'ın mezarı, ibadet mekanına girerken eyvanın doğusunda yer alan odacıkta bulunmaktadır. Eser büsbütün harap ve sahipsiz olduğu için, bugün mezar olduğu nerede ise belli değildir. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının etrafı alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiştir .


Sultan Süleyman Camii güneyinde yer alır. Genel özelliklerinden ve alçı süslemelerinden Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor. Yer yer sökülmesine rağmen; Hasankeyf’te en canlı alçı süslemelere sahip eserdir. Etrafındaki yapılardan bir külliye içinde yer aldığı anlaşılıyor. Kitabesi olmadığından kesin olarak hangi tarihte ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor .

KIZLAR CAMİİ: Koç Camii’nin hemen doğusunda yer alır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor. Bu gün cami olarak kullanılan eserin aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. Cami girişinin sağındaki köşede bulunan anıt mezarın kubbesi ve mezar kalıntıları halen mevcut diğer üç köşedeki mezar odaları ise tadile uğramıştır.

Yapının kuzey cephesi duvarı kısmen korunmuştur. Gerek cami girişi; gerekse pencere etrafındaki motifler, süslemeler aslî yapının ne kadar güzel olduğu konusunda insana fikir veriyor. Bu kuzey cephenin köşelerinde bulunan türbelerin duvarlarında bitkisel süslerle beslenmiş kufi yazı ile zarif bir şekilde besmele yazılmıştır. Yapının genel özelliklerinden Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor .


İMAM ABDULLAH ZAVİYESİ: Betonarme köprünün batı yakasındaki tepecikte yer almaktadır .Bazı rivayetlerden; buranın Hz. Peygamberin amcası Cafer-i Tayyar'ın torunlarından İmam Abdullah'a ait olduğu anlaşılıyor. Sultanı Takyeddin Abdullah (1249-1294) zamanında bir hizmetçi, rüyasında İmam Abdullah’ın bu civarda şehit düştüğünü görüyor. Sultanın izin vermesi ile yapılan araştırmada merhumun naaşı tespit edilerek defnediliyor. Eserin ayakta kalan tek bölümü kubbeli mezar kısmıdır. Kubbenin etrafındaki külliye bölümleri tamamen harabe olmuş, kubbenin bitişiğindeki kule biçimindeki minare de kısmen harap olmuştur. Kubbenin girişinde yer alan kitabede yapının 878/14 78 tarihinde Akkoyunlular tarafından tamir edildiği ifade ediliyor. Halen Diyarbakır müzesinde koruma altında bulunan göz kamaştıran oyma ahşap kapı, orijinal hali ile günümüze ulaşan birkaç ahşap parçadan biridir.

KALE KAPISI: Doğudan kaleye çıkan merdivenli yolun başlarında yer alır. Üzerindeki kitabeden 820/1416 Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. 580 yıldır ayakta kalabilen kapıda, dayandığı kayaların çökmesi nedeni ile tehlikeli çatlaklar oluşmuştur. Yıkılmaması için acilen tedbir alınması gerekir. Kapının ön cephesi kesme taşlardandır. Buna karşılık arka cephesi eklentilerle beraber molozlardan yapılmıştır. .Muhtemelen arka cephede muhafızlar için yerler vardı. İkinci kapı olarak bilinen bu kapının hemen altında 8-10 yıl öncesine kadar bir kapı daha vardı. Bu kapının iki kenarında iki aslan kabartması oyulmuş süslü taşlar mevcuttu. Yıkılan bu kapının bazı taşları Hasankeyf Kazıevi’nde koruma altındadır.

Doğudan kaleye çıkılan yolun üst taraflarında da üçüncü bir kapı daha yer almaktadır. Kapı üstten harap olmuştur. Gerek ön cephesinde gerekse yan cephesinde dikdörtgen levhalar içinde yazılar yer almaktadır. Alınlığın üstünde bir kitabe olduğu anlaşılıyorsa da; tahrip olmuştur. Bazı özelliklerinden dolayı Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor.

KÜÇÜK SARAY
: Kalenin Kuzey-Doğu ucunda bulunmaktadır. Kayalar aşağıdan itibaren saraya uygun bir şekilde yontulduğu için dev bir kule görünümünü arz etmektedir. Tarihi kaynaklardan 1328 yılında Eyyubi Muciruddin Muhammed tarafından yapıldığı anlaşılıyor.

Hasankeyf’teki birçok kubbe ve tonoz yapılarda olduğu gibi, bu sarayın tonozu da; bol harcın içine gömülmüş çanak-çömleklerden yapılmıştır.

Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında da kufî levhalar yer almaktadır. Tarihi kayıtlardan sarayın duvarlarının göz alıcı bir şekilde süslendiği, altın harflerle yazılar yazıldığı anlaşılıyor. Ancak; bu yazılar tamamen silinmiş veya sökülmüştür .


--------------------------------------------------------------------------------



AKKOYUNLU ESERİ ZEYNEL BEY TÜRBESİ: Daha önce ifade edildiği gibi, Akkoyunlular 1462-1482 yıllarında Hasankeyf’e tam hakim olmuşlardır. Bu dönem içinde Hasankeyf'te bıraktıkları tek eser Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey Türbesi'dir. Dicle’nin kuzey yakasında yer alan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede, buranın Zeynel Bey'e ait olduğu ifade ediliyor.

Eser dıştan silindirik, içten ise sekizgen bir özellik arz eder .Türbenin silindirik gövdesi üzerinde turkuvaz ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuştur. Birinci kuşakta '' ALLAH'' , ikinci ve üçüncü kuşaklarda baş kısmında “AHMET'' devamında ise ''MUHAMMED'' dipteki son kuşakta ise “ALİ'' isimleri hayranlık verici bir şekilde yazılmıştır.

Hem kapı hem de güneydeki pencere aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiştir. Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı göze çarpıyor.

Üst kubbesinde aynı tarzda süslerin izleri hala mevcuttur. Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve yıkılma tehlikesi arz ettiği görülmektedir.


--------------------------------------------------------------------------------


HASANKEYF KALESİ: Kalenin iskan yeri olarak kullanılması, milattan önceki binlerce yıla dayandığı söylenebilir. Bu konuda kesin bir tarih tespit edecek hiçbir bilgi ve bulguya sahip değiliz. Kale haline dönüştürülmesi M.S. 363 yılında olmuştur. Bu tarihte Bizanslılar; Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına almıştır.

Kale bütünü ile tabii kayalardan oluşmuştur. Biri doğuda biri batıda olmak üzere iki merdivenli yol ile buraya ulaşılmaktadır. Doğudaki yol hayli geniş, moloz taşlarla döşenmiş ve aralıklarla yapılan kapılarla tutulmuştur. Bu kapılardan biraz önce söz etmiştik.

Kalenin kuzeyinde kayalara oyulmuş, tamamen gizli ama şimdi tabii yıkılmalar sonucu kısmen ortaya çıkmış iki merdivenli yol bulunmaktadır. Normal yollarla kaleye su çıkarılamadığı dönemlerde kale sakinleri bu merdivenli yollarla Dicle'den su ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bu merdivenlerdeki tabii yıkılmalara bakılırsa antik dönemlere ait olabileceği ihtimali akla geliyor.

Kaleden daha yüksek mevkilerde yer alan membalardan zaman zaman yerlere toprak künkler yerleştirilerek; zaman zaman da kayalar oyularak su, kaleye ulaştırılmıştır. Kalenin dikkat çeken bir özelliği de; buraya gerek Eyyubiler, gerekse Artuklular döneminde kaynak suyu çıkarılmış olmasıdır.

Uzundere Köyü'ne gidilirken kalenin bir km. ilerisinde yolun sağındaki kayalarda oyulan su yollarının izleri açık bir şekilde görülmektedir. Yıkılmayan yerler incelendiğinde; kayalardaki bu su yollarının tamamen gizli olduğu anlaşılmaktadır. Sular cazibe ile kalenin kuzeyinde yer alan büyük havuza (depoya); oradan da açılan kanallarla kalenin her tarafına ulaştırılmıştır.

Artuklular döneminde hangi hükümdarın kaleye su çıkardığını bilemiyoruz. Buna karşılık Eyyubilerden Küçük Sarayı yapan Muciruddin Muhammed'in 1328 yılında kaleye su çıkardığını kaynaklardan öğreniyoruz. Hatta kalede bu tarihten sonra ağaçların ve ekinlerin ekildiğinden bahsedilmektedir. Kaledeki Ulu Cami güneyinde, 100 metre ilerde hamama benzeyen yapılar mevcuttur. Bu da kaleye bol miktarda suyun çıktığını göstermektedir. Hamamın bu günkü halinden daha sonraları kumaş dokuma atölyelerine dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Kalede yapılacak bir araştırmada, buna benzer bir çok kumaş dokuma atölyesi olduğu görülecektir.

Ulu Cami güneyinde geniş bir meydan vardır. Meydanın doğusu Büyük Saray kalıntılarına kadar mezarlığa dönüştürülmüştür. Kaynaklardan bu mezarlıkların yerinde, kale kapısına bakan noktada Eyyubiler döneminde bir büyükçe Eyvan yapıldığı anlaşılıyor. Gerçekte bu mevkide büyük taşlarla yapılmış duvar kalıntılarına rastlanmaktadır. Kale, tabii kayalardan oluşmasına rağmen, her tarafında burç izine rastlanmaktadır. Şüphesiz bunların amacı, kaleyi düşman saldırılarından korumak değildir. Herhalde kale sakinlerini düşme tehlikesinden korumak için bu burçlar yapılmıştır.

Tarihlerde buranın silah zoru ile ele geçtiği yazılmıyor. Yalnız; Moğollar döneminde şehir gibi, kale de harap edilmiştir. Kuzeyi Dicle ile çevrili kalenin, diğer taraflarında derin yarıklar vardır. Kuzeyden geniş olan kale, güneye gittikçe daralmaktadır. Kaledeki evlerin çoğu, oyulmuş mağaralardan oluşuyor. Genellikle bir-iki odadan ibarettir. Bir kaç odadan ibaret geniş olanları da vardır. Büyük Saraya doğru giderken sağda bulunan Cami'u-l Harap'ta, sonradan oraya konduğu anlaşılan bir kitabe parçası vardır. Kısmen aşındığı için okunmuyor.


KÜÇÜK KALE: Halk arasında küçük kale olarak bilinen ve kalenin doğusunda yer alan kaya kütlesi bir zamanlar darphane olarak kullanılıyordu. Artukulular ve Eyyubiler döneminde burada paralar basılmıştır. Bu paraların örnekleri özellikle Mardin müzesinde mevcuttur. Moğol harabiyetinden sonra Eyyubiler bir müddet burayı mesken olarak da kullanmışlardır. Buraya kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyordu. Merdiveni taşıyan kaya kütlesinin kısmen çökmesi ile bugün merdivenle darphaneye çıkmak mümkün değildir . Darphanenin güneyi, sekiz metre genişliğinde, 10-12 metre derinliğinde oyulduğu için darphaneye çıkmak mümkün olmamaktadır .

Orada yaptığımız incelemede mesken olarak kullanılan evlere, su havuzuna, su kanallarına, sarnıçlara ve değişik amaçlarla kullanılan mağaralara rastladık. Ayrıca küçük kaleyi çevreleyen burç kalıntılarına da yer yer rastlanıyor . Özellikle kale zaman zaman da darphane define arayıcılarının tahribatına uğruyor. Bir şeyler olduğu tahmin edilen her yer kazılmıştır .Kalenin, şehirdeki tarihi eserlerle birlikte koruma altına alınıp, tahribata son verilmesi gerekmektedir .


--------------------------------------------------------------------------------


ŞEHİR: Kale dışında da geniş bir alanın iskan yeri olarak kullanıldığı bu günkü kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kaleyi doğudan baştan başa çevreleyen büyük yarık (Şa'bülkebir) Hasankeyf’ in en yoğun iskan yerlerinden olduğu hem tarihi kayıtlardan; hem de bol sayıdaki mağaralardan anlaşılıyor.



Küçük sarayın doğudaki penceresinden bakıldığında güneydoğu istikametine uzanan küçük yankın (Şa'büssağir) iki taraflı meskenlerle doludur. Yukarı doğru gittikçe yarık daralmakta bir noktada mağara evler sona ermektedir. Şehrin güneyinde yer a1an kaya kütlesinin şehre bakan cephesi de ev olarak kullanılan yüzlerce mağara ile doludur. Bu mağaralar silsilesi Salihiyye yolu üzerindeki şelale mevkiinden güneye doğru kıvrılarak uzanmaktadır .Burada da yüzlerce mağara ve terkedilmiş onlarca su değirmeni kalıntıları vardır .

Salihiye Bahçelerinin en doğusundaki kaya kütlesi zirvesinde iki kattan oluşan bir kaç odadan ibaret kral kızı sarayı vardır. Burasının zamanında seyir amacı ile kullanıldığı anlatılmaktadır . Salihiye bahçelerinin doğusunda yüzlerce mağara yapıları mevcuttur . Bunların arasında sosyal amaçlı kullanılan (han gibi) mağaralara da rastlanıyor.

Dicle'nin karşı kıyısında, Kure köyünün bitişiğindeki bölgede iki üç katlı oldukları tespit edilen yapılar mevcuttur .

Ayrıca kalenin batı ve güneyini çevreleyen yarıklarda da yoğun olmasa da mesken amaçlı bir çok mağaraya rastlanıyor. Şehrin iskan edilen yerleri şüphesiz bu kayalara oyulmuş evlerden (mağaralar) ibaret değildir. Şimdiki mevcut şehrin tümü orta çağda da iskan yeri olarak kullanılıyordu. Hatta şehir merkezinden bir iki Km doğusuna kadar, oradan nehre ininceye kadar geniş bir alanın mesken olarak kullanıldığı bu günkü izlerden anlaşılıyor .

Kaleye su çıkaran Artuklu ve Eyyubiler şehre de kanallar vasıtası ile su getirmişlerdir . Şehre gelen su kanallarından biri ''Ziha'' vadisinden geliyordu. Muhtemelen şimdi Salihiye bahçelerini sulayan membadan ve bu gün kullanılan kanallarla şehre su taşınıyordu. Diğeri ise Akyar (Mervani) Köyü yakınlarından başlayarak Üçyol köyü boğazı batı yakasından döşenen künkler vasıtası ile şehre su getiri1miştir .

Şehrin böylesine geniş bir alana sahip olmasına karşılık şehri koruyan surların iç kısımda kaldığı görülüyor .Bu gün Salihiye bahçelerinin batı köşesi hizasından aşağıya doğru uzanan sur ka1ıntıları görülüyor .Bu surların 150 m. kadar aşağı doğru uzadıktan sonra bahçelerin altından doğuya doğru kıvrılarak bu günkü belediye lojmanları hizasında nehre doğru yeniden kırılarak Dicle'ye kadar indikleri yer yer mevcut olan kalıntılardan anlaşılıyor.

Surların bu günkü kalınlığına bakılırsa şehri korumada zayıf kaldıkları söylenebilir . Ayrıca surların içindekiler kadar dışında da iskan alanı olması Hasankeyf’in orta çağda devamlı büyüdüğünü ve geliştiğini göstermektedir . Şüphesiz bu kadar geniş alana kurulu bir şehrin, belki de yüz binlere ulaşan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal yapılarının da olması gerekiyordu.

Yukarda bahsettiğimiz yapılar dışında bir çok cami, mescit, medrese, külliye, hanlar ve çarşılar vardı. 14. ve 15. asırlarda Hasankeyf’teki çarşıların ticari mal1arla dolu olduğu o dönemin seyyahların ifadelerinden anlaşılıyor . Gayrimüs1imlere ait bazı yapıların da (kilise kalıntılarının) mevcudiyeti Hasankeyf’te Müslümanlarla Hıristiyanların iç içe yaşadıklarını gösteriyor .

El Rızk Camii'nin 100 m kadar doğusunda evlerin arasında bulunan kilise kalıntısı bunlardan bir tanesidir. Ayrıca Sultan Süleyman Camii'nden küçük yarığa ulaşınca solda gayrimüslimlere ait kaya mezarları da vardır .

Dicle kenarındaki El Rızk Camii yanından Sultan Süleyman Camii civarına oradan da doğuya doğru uzanan bir yer altı tüneli oldu söyleniyor. Ancak bu tünelin ağzı tamamen kapalı olduğundan buraya girmek mümkün olmamıştır .

Hasankeyf, Bağdat'a kadar akıp giden Dicle nehrinin kenarında olması şehre ticari açıdan önemli bir avantaj sağlamıştır .Ticari mallar nehir yolu ile güneye ulaştırılarak satılıyor karşılığında alınan mallar Hasankeyf’e getiriliyordu.

Hasankeyf, geniş iskan alanı, yoğun nüfusu ve korunaklı kalesi ile ortaçağın önemli şehirlerinden biri idi. 1524’ de tamamen Osmanlıların eline geçtiğinde hâlâ böyle büyük olduğundan, sancak merkezi yapılmıştır. O zaman Hasankeyf sancağına Siirt, Erzen, Beşiri, Tûr (Midyat) bağlanmıştır.

19. asrın ortalarında ise Diyarbakır Sancağı'na bağlı bir kazaya dönüştürülmüş, Osmanlının son dönemlerinde de Midyat kazasına bağlı bir kasaba haline gelmiştir. Bu da Hasankeyf’in Osmanlılar döneminde gittikçe önemini kaybettiğini göstermektedir.

Hasankeyf’teki mağara evleri çok farklı özellikler arz etmektedir. Çoğunluğu sade ve bir- iki odalıdır .Özellikle yüksek yamaçlardaki mağara1arın bazılarınn iki katlı ( dubleks ) hatta üç katlı (tripleks) olanlarına rastlanıyor.

Hasankeyf’in dışında da tarihi özellik arz eden mevkiler ve eserler vardır. Karaköy Köyü eski yaya yolu üzerindeki ''Ziha'' vadisinde Hasankeyf’e 2-3 km uzaklıkta 12 mihraplı Mescid-i Ali diye bilinen bir mağara vardır .İbadet mekanının ön cephesinde büyükçe bir mihrabın sağında ve solunda küçük mihrapçıklar vardır .Bu mihraplarda Şii inancında büyük yer tutan on iki imamın adı yazılmıştır .



Dıfne Köyü (Üçyol) Bane Mahar mevkiinde bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Köyün aşağısında da, derenin karşı kıyısında kayalara oyulmuş ibadet amacı ile yapıldığı söylenen mağaralar bulunmaktadır .
(ALINTIDIR)

Batman'da son 24 saatte neler oldu?(13.06.2011)

13.06.2011 günü Asayiş Şube Müdürlüğü Aranan Şahıslar Büro Amirliğince yapılan çalışmalar neticesinde yakalanan, "Gasp" suçundan G.T müzekkereli. L.G.(E) isimli şahıs sevk edildiği adli mercilerce tutuklanmış, "Yaralama" suçundan G. T müzekkereli İ.D.(E) isimli şahıs ise sevk edildiği adli mercilerce serbest kalmıştır.

13.06.2011 günü saat:11.54 sıralarında ilimiz 19 Mayıs Mah. 912 Sok. No.30 sayılı yer önünde, kavga eden iki şahsı ayırmaya çalışan. N.A.(E) isimli şahıs, şahıslardan birinin diğerine vurmak için salladığı bıçağın sol koluna gelmesi neticesi hayati tehlike arz etmeyecek şekilde yaralanmış, şahıs ilimiz hastanesinde tedavi altına alınmış olup, olayı gerçekleştiren şahısları yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



30.03.2011 günü saat:18.00 sıralarında ilimiz Aydınlıkevler Mah. 1215 Sok. NO:16 sayılı yerde ikamet eden M.D.(E) isimli şahıs, ikametin merdivenlerinden aşağıya inmek isterken dengesini kaybetmesi neticesi düşerek yaralanmış, şahsın tedavisi ilimiz hastanesinde yapılmış olup, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:15.00 sıralarında ilimiz Meydan Mah. Gülistan Cad. girişinde seyyar Tezgahta ciğer satan A.Y.(E) isimli şahıs, aracın gelerek, araçtan inen 13-14 yaşlarında erkek çocuğun tezgaha gelerek 20 TL lik ciğer yediğini, daha sonra aracın ön yolcu koltuğunda ismini bilmediği Batman Belediyesinde temizlik işçisi olarak çalışan şahsın olduğunu, şoför koltuğunda oturan 30 yaşlarında ki şahsın TL olmadığını söyleyerek kendisine 100 Dolar verdiğini ve şahsa para üstü 130 TL verdiğini, daha sonra parayı bozdurmaya gittiğinde sahte olduğunu öğrendiğini beyan etmiş, bahse konu 100 Dolar muhafaza altına alınmış, olayın şüphelilerini yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:13.59 sıralarında ilimiz Çarşı Mah. Seyran Cad. üzerinde, bisikleti ile seyir halinde bulunan V.Y.(E) isimli şahıs, önüne çıkan. M.Ö.(E) isimli şahsa çarparak hayati tehlike arz etmeyecek şekilde yaralanmasına sebebiyet vermiş, yaralı şahıs ilimiz hastanesinde tedavi altına alınmış olup, bisiklet sürücüsü yakalanarak Çocuk Şube Müdürlüğüne teslim edilmiş, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



15.04.2011 günü saat:19.30 sıralarında ilimiz Çarşı Mah. 716 Sok. üzerinde,. G.K.(K) isimli şahıs, plaka, marka ve modeli tespit edilemeyen bir aracın sol bacağına çarpması neticesi hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmış, şahıs ayağının yaklaşık 1 aydır alçıda olduğundan dolayı gelip ifade veremediğini beyan etmiş, kazaya sebebiyet veren araç ve sürücüsünün tespiti ve yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



12.06.2011 günü saat:18.00 sıralarında ilimiz Pınarbaşı Mah. Sebze Hali civarında,. M.Ş.A.(E) isimli şahsın sevk ve idaresindeki sayılı araç ile. M.O.(E) isimli şahsın sevk ve idaresindeki sayılı aracın çarpışması neticesi meydana gelen kazada, sayılı aracın sürücüsü ile yanında oturan. Y.Ö.(E) isimli şahıslar hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmışlar, yaralı şahıslar ilimiz hastanesinde tedavi altına alınmış, olayın şüphelisi 06 BY 3778 plaka sayılı aracın sürücüsü yakalanarak alınan ifadesinin ardından salıverilmiş, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



12.06.2011 günü saat:21.00 ile 23.00 saatleri arasında ilimiz Pınarbaşı Mah. 2208 Sok. No:11 sayılı yer önünde park halinde bulunan A.Y.(E) isimli şahsa ait sayılı 2006 model, kırmızı renkli Yamaha marka motosikletin, kimliği belirsiz şahıs ya da şahıslarca çalındığı beyan edilmiştir. Olayı gerçekleştiren şahıs ya da şahısların açık kimliklerinin tespiti ve yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



12.06.2011 günü saat:23.30 sıralarında ilimiz Pınarbaşı Mah. Turgut Özal Cad. Bozoğulları kavşağında arkadaşları ile birlikte yürüyen. Y.K.(E) isimli şahıs, nerden geldiği bilinmeyen bir cismin alnına çarpması neticesi hayati tehlike arz etmeyecek şekilde yaralanmış, şahsın tedavisi ilimiz hastanesinde yapılmış olup, olayı gerçekleştiren şahıs ya da şahısların açık kimliklerinin tespiti ve yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



12.06.2011 günü saat:19.30 sıralarında ilimiz Diyarbakır Cad. Seyrek İş Merkezi karşısında yaya geçidi boşluğuna kilitsiz bir şekilde bırakılan S.Ş.(E) isimli şahsa ait arkasında sepet bulunan kırmızı renkli Belderia maka bisikletin, kimliği belirsiz şahıs ya da şahıslarca çalındığı beyan edilmiştir. Olayı gerçekleştiren şahıs ya da şahısların açık kimliklerinin tespiti ve yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:03.40 sıralarlında ilimiz Gap Mah. 2505 Sokak ile 2502 Sokak kesişiminde,. M.K.(E) isimli şahıs sevk ve idaresindeki sayılı aracı ile seyir halinde iken, seyir halinde bulunan. H.Y.(E) isimli şahsın sevk ve idaresindeki tescilsiz motosiklete çarparak motosiklet sürücüsünün yaralanmasına sebebiyet vermiş, yaralı şahıs ilimiz hastanesinde tedavisinin ardından müşahede altına alınmış, tescilsiz motosiklet çekici vasıtasıyla oto parka çekilmiş, araç sürücüsü yakalanarak alınan ifadesinin ardından salıverilmiş, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



12.06.2011 günü saat:15.30 sıralarında İlimiz Yavuz Selim Mah. Cizre Cad. üzerinde, Batman Milletvekili ve Maliye Bakanı M.Ş.(E)'i takip eden konvoyda bulunan oyuncak ile eşantiyon malzemesi taşıyan. S.A.(E) isimli şahsın yönetimindeki sayılı 2006 model Hyundai Strex marka minibüs, protesto gösterisi yapan grup tarafından taşlanmış, araçta yaklaşık 2.500 TL civarında hasar meydana geldiği beyan edilmiş, olayı gerçekleştiren şahısların açık kimliklerinin tespiti ve yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:20.50 ile 21.10 saatleri arasında ilimiz Gap Mah. İnsan Hakları Cad. No:27 sayılı yerde bulunan S.K.(K) isimli şahsa ait Lezzet Kuruyemiş isimli işyerine, müşteki işyerinin yan tarafında bulunduğu esnada gelen, 17-18 yaşlarında esmer tenli açık mavi t-shirt giyimli, çirkin suratlı erkek şahsın kasada bulunan 100 TL parayı çaldığı beyan edilmiştir. Eşkali verilen şahsı yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:10.30 sıralarında ilimiz Çamlıca Mah. 2410 Sok. No.26 sayılı yerde ikamet eden, aklen malül ve sara hastası olan K.I.(K) isimli şahıs, düşme neticesi hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmış, beyin kanaması geçiren şahıs ilimiz Bölge Devlet Hastanesinde ameliyata alınmış ve ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine yatışı yapılmış, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:19.30 sıralarında ilimiz Hürriyet Mah. 427 Sok. No:23 sayılı ikametten yüksekten düşme neticesi yaralan. Ş.T.(K) isimli şahıs İlimiz Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıklar Hastanesine intikal ettiği ve genel durumunun iyi olduğu ileri tekti için Bölge Devlet Hastanesine sevk edildiği belirtilmiş, yapılan araştırmada şahsın hastaneye intikal etmediği verilen telefon numarasının kullanılmadığı tespit edilmiş, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:13.30 sıralarında ilimiz Petrolkent Mah. 2834 Sok. No:22 sayılı yerde ikamet eden M.Ç.(K) isimli şahıs, ikametin 1. kat. balkonundan beton zemine düşmesi neticesi hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmış, şahıs ilimiz Bölge Devlet Hastanesinde tedavi altına alınmış olup, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:00.15 sıralarında ilimiz Şafak Mah. 3430 Sok. üzeri El Aksa Camii önünde yaya olarak ikametine gitmek amacı ile yürüyen. E.A.(K) isimli şahıs, daha önceden görmediği ve tanımadığı 160-165 boylarında kırmızı tişörtlü esmer normal kilolu erkek şahsın kendisine bakar mısınız demesi üzerine koşmaya başladığını ve şahsın kendisine yetişip o anda elinde bulunan Samsung marka cep telefonunu almaya çalıştığını ve bu esnada telefonun yere düştüğünü ve şahsın telefonu alarak kaçtığını beyan etmiş, eşkali verilen şahsı yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:05.00 sıralarında ilimiz Yavuz Selim Mah. 3527 Sok. No:33 sayılı yer karşısında park halinde bulunan V.T.(E) isimli şahsa ait sayılı Hyundai marka kapalı kasa kamyonetin içerisinde bulunan sanayi ve hırdavat malzemelerini 2 adet battaniye içerisine koyarak çalmaya çalışan 2 şahıs, müştekinin akrabası olayı görüp bağırması üzerine malzemeleri ve geldikleri tescilsiz asya marka motosikleti olay yerinden bırakarak kaçmışlar, bahse konu motosiklet ile 2 adet battaniye muhafaza altına alınmış, olayı gerçekleştiren şüpheli şahısları yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:02.00 sıralarında ilimiz Yavuz Selim Mah. 3509 Sok. No:6 sayılı yerde ikamet eden H.A.(E) isimli şahıs, ikametinin damından düşmesi neticesi hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanarak ilimiz Bölge Devlet Hastanesinde tedavi altına alınmış olup, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:11.10 sıralarında ilimiz Şirinevler Mah. Atatürk Cad. PTT önünde,. A.A.(E) isimli şahıs, otobüsten indiği esnada, daha önceden kavga ettiği. Ş.A.(E) isimli şahıs tarafından bıçakla sırtından ve sol bacağından hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmış, yaralı şahıs ilimiz hastanesinde tedavi altına alınmış, olayda kullanılan çakı bıçağı muhafaza altına alınmış, olayın şüphelisi Ş.A.(E) isimli şahsı yakalama çalışmaları sürmekte, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



13.06.2011 günü saat:13.00 sıralarında ilimiz Hasankeyf İlçesi Atatürk Cad. üzeri Moil Petrol yanında el fireni çekili vaziyette park halinde bulunan. A.P.(E) isimli şahsa ait sayılı Mercedes Benz marka kamyon kendiliğinden hareket edip eğimli yolda hızlanarak yol kenarında bulunan elektrik direğine çarparak durmuş, araçta maddi hasar meydana gelmiş, adı geçen araç sürücüsü alınan ifadesinin ardından salıverilmiş, olayla ilgili tahkikat devam etmektedir.



Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü sorumluluk bölgesinde 1 adet maddi hasarlı trafik kazası meydana gelmiştir. Yapılan uygulamalarda toplam 100 araç ve sürücüsü kontrol edilmiş, bu kontrollerde 2 araç sürücüsüne ve 1 araç plakasına toplam 198.00 TL cezai işlem uygulanmıştır.



Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü sorumluluk bölgesinde 2 adet yaralamalı 2 adet maddi hasarlı trafik kazası meydana gelmiş kazada 2 kişi yaralanmıştır. Yapılan uygulamalarda toplam 50+(30 El Cihazı) araç ve sürücüsü kontrol edilmiş, bu kontrollerde 3 araç sürücüsüne ve 10 araç plakasına toplam 1.138.00 TL cezai işlem uygulanmıştır. Ayrıca 2 araç sürücüsü mahkemeye sevk edilmiş olup, 2 araç trafikten men edilmiştir..

Çocuk işçiliğine karşı duyarlılık çağrısı yaptılar


Batman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam'ın konukları bu kez çocuklar oldu. Batman Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'ne bağlı 80. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi'nden 13 öğrenci, Rektör Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam'ı ziyaret ettiler. Sosyal Hizmetler Uzmanı Yusuf Gayretli ve Hemşire Şengül Çelik gözetiminde 6'sı kız 7'si erkek olmak üzere 13 öğrenci Batman Üniversitesi'ne geldiler.

"Çocuk işçiliğine karşı duyarlı olalım" yazılı tişörtleriyle de toplumsal mesaj veren çocuklar aynı zamanda Rektör Prof. Dr. Uluçam'a yanlarında getirdikleri hediyeyi verdiler. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğine Karşı Mücadele haftası kapsamında ziyaretler gerçekleştiren 80'inci Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi Sosyal Hizmetler Uzmanı Gayretli, 200 kayıtlı öğrencilerinin bulunduğunu ifade ederek, yoğun programlarında kendilerini makamında kabul eden Rektör Prof. Dr. Uluçam'a teşekkürlerini sundu. Rektör Prof. Dr. Uluçam'ın, "Bu güzel çocuklarımız için hangi konuda yardımcı olmamızı istiyorsanız, Üniversite olarak merkezinize yardım sunmaya hazırız" ifadesine karşın çok mutlu olduklarını söyleyen Sosyal Hizmet Uzmanı Yusuf Gayretli, "Amacımız toplumda çocuk işçiliğine karşı bir duyarlılık oluşturmak. " dedi.

“NE GEREKİYORSA YAPMAYA HAZIRIZ”

Gayretli, "Kurumlarımızı geziyoruz. Batman'da 700'e yakın sokakta çalışan çocuk bulunuyor, bizlere kayıtlı olanın sayısı ise 150-200 arasında. Amacımız bu sayıyı artırmak. Çocuklarımıza merkezimizde eğitimler verdiriyoruz. Yaz okullarıyla da çocukların sosyal gelişimlerine yönelik kurslar açmış bulunuyoruz. Bize destek olarak Batman Üniversitesi'nde okuyan Batmanlı öğrencilerin gönüllü katılım sağlamaları bizlere çok büyük destek sunacaktır. Kendi branşlarında iyi olan öğrenciler merkezimizde kayıtlı öğrencilere eğitim vermeleri çocuklarımızı da mutlu edecektir. " diye konuştu. Öğrenci konseyi başkanına taleplerini ileteceklerini belirten Rektör Prof. Dr. Uluçam şunları söyledi: " Her şeyden önce yaptığınız ziyaret beni çok ama çok mutlu etti. Öğrenci temsilcimize isteğinizi ileceğim. Gerekirse merkezinizdeki çocuklarla okulumuzda bir etkinik yaparız ya da birlikte bir piknik organize ederek bir kaynaşma yaşatabiliriz. Bu güzel çocuklarımız için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. " Öte yandan küçük öğrencilerle de sohbet eden Rektör Prof. Dr. Uluçam, öğrencilere kol saati hediye etti. 13 öğrenci Rektör Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam'la hatıra fotoğraf çektirdikten sonra turlarına kaldıkları yerden devam ettiler.

Minik güreşçi 1. oldu


7-10 Haziran tarihleri arasında Kahramanmaraş ilinde yapılan Minikler Türkiye Serbest Grup Şampiyonasında Batman Petrol Spor güreşçisi Numan Pekince 26 kiloda 1. oldu. Altın madalyayı ilimize kazandıran Numan Pekince’nin hedefi Batman ve Petrol Spor’u Türkiye ve Avrupa’da en güzel şeklide temsil edip şampiyon olmak olduğu öğrenildi. Altın madalyayı kazanmaktan dolayı sevincini basın mensuplarıyla paylaşan Pekince, madalyasını öperek objektiflere poz verdi. Antrenör İbrahim Halil Kay ise, 45 ilin katıldığı müsabakada 7 aylık bir çalışmanın ürünü olduğunu dile getirerek: “Amacımız Batman Petrolspor’u eski günlerine geri getirmektir. Bize desteğini esirgemeyen kulüp Başkanı Süleyman Çalık ile spordan sorumlu yöneticimiz Gökhan Kavak’a teşekkür ediyorum” dedi.

Komedi Rüzgarı'nda mesleki uzmanlık ele alındı


Yönetmenliğini İdris Ekinci'nin, Görüntü yönetmenliğini Fazıl Sezer, senaryosunu Rıdvan Sezer'in yaptığı bu haftaki dizide Abdullah Akar, Abdulkerim Ballıses, İdris Ekinci, Cemal Çiçek ve konuk oyuncular rol aldılar. Bu haftada ilginç konuları ele alan Komedi Rüzgarında işsiz olan İdris ve arkadaşı Cemal'ın gazetedeki bilgisayar mühendisliği alanında uzman eleman ilanına yapılan iş başvurusu ele alınıyor.

İşsizlikten muzdarip iki arkadaş ellerine geçirdikleri gazetedeki iş ilanını değerlendirip başvurmaya karar veriyorlar. Bu süreç içinde yaşanan diyalog ve iş başvurusunda yaşanan diyalogun anlatıldığı dizide meydana gelen gelişmeler izleyiciyi bu hafta yine ekran başında kahkahaya boğacak. Komedi Rüzgarı bu akşam saat 20'de , Cuma günleri ise saat 21'de Kanal72'de ekranlarda olacak.

DUA

Ey korkusuyla varlıkları rahmetine çeken ve diğer varlıkların korkularından kurtaran Merhüb,
Ey rızasına kavuşmak, dünya ve ahirette istenen her şeyden daha hayırlı olan Matlüb,
Ey rızasına kavuşup kendisini görme iştiyakı, dünya ve ahirette rağbet edilen bütün iştiyaklardan daha hayırlı olan Merğüb,
Ey Kendisinden bir şey istenilenlerin en hayırlısı olan Mes'ül,
Ey rızasına kavuşup kendisini görmekten başka daha hayırlı bir gaye bulunmayan Maksüd,
Ey zikri, dünya ve ahirette zikredilip anılan her şeyden daha hayırlı olan Mezkür,
Ey sayısız nimetlere karşı bütün varlıklar tarafından kendisine şükredilen, her şükredildiğinde nimetleri arttıran ve kendisine teşekkür edilenlerin e hayırlısı olan Meşkür,
Ey bir parça sevgisi her şeyden daha saadetli olan Mahbüb,
Ey ikram ve ziyafetlerle ağırlayanların en hayırlısı olan ve sınırsız ikram ve ziyafetlerde bulunan Münzil,
Ey İlahi huzurunda olduğumuzu hissettirmek, hoşlandığımız şeylerin yanında olmaktan daha hayırlı olan Hayrü'l–Müste'nisin,
Sen aczden ve şerikten, kusurdan münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki, bize imdad etsin. Elaman elaman! Bizi azap ateşinden ve cehennemden kurtar...

1 Ocak 2011 Cumartesi

Komedi Rüzgarı yeni bölümleri ile ekranlarda olacak



İlk bölümü Kasım ayı başında Kanal 72 televizyonunda yayınlanmaya başlanan "Komedi Rüzgârı"nın 7. bölümünün çekimleri tamamlandı.
Her geçen gün reytingini artıran Komedi Rüzgârı ekibi, izleyicilerinden tam not alarak başarılı olduklaåårını kanıtladılar. Kısıtlı imkânlarla ve gönüllü olarak çalışan ekipte birbirinden başarılı tiyatrocuların olması ve kadrosunu her geçen gün güçlendirmesi ise dikkat çekti. Yönetmenliğini, Başrol oyunculuğunu, senaristliğini ve yapımcılığını yapan İdris Ekinci, çalışmalarının aralıksız devam ettiğini söyledi. Ekinci "Büyük emek ve çabalar sonucunda her hafta Çarşamba günleri yeni bölümlerimizle saat 20.00’de izleyicilerimizin karşısına geçiyoruz. Tekrarı ise Cuma günü sat 21.00’de yayına giriyor" dedi.

"SEPETTE EKMEK VAR" YOKSULUN YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ



Batman'da hizmet veren Lider Ekmek fırını 1 ay içerisinde 5 bin ekmeği hayırseverlerin desteği ile yoksul vatandaşların sofrasına ulaştırdı.
Turgut Özal Bulvarı, Emniyet Müdürlüğü karşısında hizmet veren Lider Ekmek Fırının sahibi Hasan İşi, hayırseverlerin her geçen gün arttığını söyledi. 25 yıldan bu yana fırıncılık sektöründe çalıştığını belirten Hasan İşi; "Daha önce kendi imkânlarımız ile yoksul vatandaşlarımıza ücretsiz ekmek veriyorduk. Ama bu yetmiyordu. Yaklaşık 1 ay önce böylesi bir uygulama bulduk. Kapımızın önüne yaptırdığımız dolaba hayırseverlerin aldığı ekmekleri koyuyoruz. Yoksul vatandaşlarımız bize gelip ücretsiz ekmeklerden ihtiyacı kadar alıp evlerine götürüyorlar. Bu da bizlerin olduğu kadar, hayrı yapanı da mutlu ediyor" diye konuştu.

Abdullah Gül: Batmanda OSB hızla büyüyor



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Diyarbakır ziyareti kapsamında Organize Sanayi Bölgesi'nde bir takım incelemelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı Gül yaptığı konuşmada, Türkiye’deki farklılıkların birer zenginlik olduğunu, bunun farklı görülmesi halinde tehlikeli olabileceğini söyledi. Gül, “Büyük bir millet olduğumuzu için farklılıklarımız olacaktır” dedi. Diyarbakır’ın çevresindeki Mardin ve Batman’da OSB’lerin hızla büyüdüğünü ancak Diyarbakır’a bir türlü yatırımın gelmediğini dile getiren Gül, “Güneydoğu’da esas ticaretin nabzı Diyarbakır’dadır. Böyle bir şehre insanlar neden gelip fabrika için arsa almıyor, şurası benim işyerimin arazisi olacak demiyor. Diyarbakır sadece siyasi değil, diğer konularda da ekonomik ve kültürel olarak ön plana çıkmalıdır. Terör şiddet ve silahlı bir şey olmaz. Olan evladını kaybeden eve düşen ateş oluyor. Sorunların çözümü için hepimiz kendi meselemize sahip çıkacağız” şeklinde konuştu.

KONUT VE KAMULAŞTIRMA TUZAĞINA DÜŞMEYİN



Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Ilısu baraj havzasında kalan bölgelerde bilgilendirme çalışması başlatarak barajın yapımı halinde göç etmek zorunda kalacak olanlara, arazi kamulaştırması ve TOKİ tarafından yapılıp baraj zedelere para karşılığı dağıtılacak evler için imza istendiğine dikkat çekerek köylülere, “atacağınız imzaya dikkat edin” uyarısında bulundu.

“ATACAĞINIZ İMZA’YA DİKKAT”
Yapımı hızla devam eden Ilısu barajı en çok Dicle havzası nda kalan insanları etkileyeceğine dikkat çeken Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi “Doğal yaşamınız, evleriniz, tarlalarınız, mezarlıklarınız sular altında kalacaktır. Size ait mülkler az bir parayla alınacak fakat yapılacak olan yeni yerleşim yerlerindeki evler yüksek miktarda paralarla sizlere satılacaktır. TOKİ’nin yapacağı evleri aldığınız zaman uzun yıllar sürecek bir kredi borcu ödemek zorunda kalacaksınız. Unutmayalım ki; Baraj yapımı için her türlü hukuksuzluğa başvurulmaktadır. Bu nedenle DSİ, TOKİ ve Kaymakamlıklar tarafından başvuru yapmanız için gönderilen belgeleri doldurup imzalamanız daha fazla mağdur olmanıza neden olacaktır.

sizden alınan imzalarla tüm mülklerimizin kamulaştırma bedeli ve size verilecek TOKİ evelerinin fiyatını onlar belirleyecektir. Buna göre de evelerinize ipotek konulacak ve kendinizi bir borç yükünün altında bulacaksınız” uyarısında bulundu.
“GELECİĞİNİZ İPOTEK ALTINA ALINIYOR”
Doğa derneği ise yaptığı yazılı açıklamada Kamulaştırma ve ev vaadi ile Hasankeyflilerin geleceğinin ipotek altına alınmaya çalıştığını duyurdu. Hasankeyf ve köylerini daha ortada olmayan TOKİ evlerine taşımak için borç bedeli belli olmayan belgeler imzalatılmaya başlandığına dikkat çeken Doğa Derneği “TOKİ, Hasankeyf yolu üzerinde olan Kesmeköprü-1, Kesmeköprü-2 ve Kesmeköprü-3 köyleri sakinlerine imzalattığı belgelerle bölgenin geleceğine bir çeşit ipotek koyduğunun altını çizerek “UNESCO kriterlerine göre bir Dünya Mirası olan Hasankeyf’in 15 bin yıllık geçmişini su, geleceğini ise ipotek altında bırakmak istiyorlar. Belgelerde köy sakinlerinin ne şu anda oturdukları evlerin ne de yeni yapılacak evlerin bedeli, dolayısıyla ne kadar borçlanacakları yazmıyor. Bedeli belli olmayan yeni yapılacak evlerin özellikleri de bilinmiyor. Sonuçta, köy sakinleri zorla taşınacakları evleri ve bu evler için ödemek zorunda kalacakları borcu bilmeden belge imzalamak zorunda bırakılıyor” açıklamasında bulundu.